ATATÜRK'E GÖRE ATATÜRK
İki Mustafa Kemal vardır: Biri
ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal,
onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O,
memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü
için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların
rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini
çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz,
hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması
gereken Mustafa Kemal odur!
***Beni görmek demek, mutlaka
yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı
anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.
***Büyük ölülere matem gerekmez,
fikirlerine bağlılık gerekir.
***Ben, manevî miras olarak
hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış
kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır.
Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü
müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat
asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi
tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin,
cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile
değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler
getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek
olur.
***Benim, Türk milleti için
yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden
sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl
ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım
olurlar.
***Bir zamanlar gelir, beni
unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir.
Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta
bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile
olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve
kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır
gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.
***Hayatımın bütün devrelerinde
olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında
da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi,
her nevi şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına
feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek
siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden
mücadelelerimde daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak
milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.
***Pekâlâ bilirsiniz ki benim
bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel
olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem, daima
memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur.
Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne
almamışımdır.
***Memleket ve milletin kurtuluşu
ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir
insan için kâfi bir sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber
olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip
etmektedirler. Şahsî ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin
huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve
dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir surette
anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin
yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve
tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak
tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır, Mazinin derslerini,
bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden
mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız
hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.
***Çevresindekilere söylediği bir
söz) :
Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız,
onları söyleyin!
***Benim ihtiraslarım var, hem de
pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek
veya büyük paralar elde etmek gibi maddî emellerin tatminiyle
ilgili bulunmuyor. Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini,
vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi
yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir
fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi, bu
olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar
da onu koruyacağım.
***Allah bilir, hayatımda bugüne
kadar orduya faydalı bir üye olabilmekten başka vicdanî bir emel
edinmedim. Çünkü vatanın korunması, milletin mutluluğu için her
şeyden evvel ordumuzun, eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir
daha ispat lüzumuna çoktan inanmış idim. Bu inanca ait
emellerimin şiddeti, ihtimal beni pek ziyade aşırı davranışlı
göstermişti. Fakat zaman, saf ve temiz dimağlardan doğan fikrî
gerçekleri -kabulünden çekinilse dahi- uygulattırır.
***Bütün vazifelerin üstünde
bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı; o da, herkesin sudan bir
takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu
milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında
uğraşmak olmuştur!
***Ben vazifemin bitmediğini,
yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum.
Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra
da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı
bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu
yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam
edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana
karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu
görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.
***Biz, eğer millet ve tarih
önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan
ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman
çekinecek insanlar değiliz.
***Millet ve memleketin sayesinde
kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı
vardır. Biz bunlardan, ancak yine bu aziz millet ve memlekete
borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak içîn ayrıldık.
Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa
etmek için çıkardığı sese iştirak etmek, her kendini bilen
vatandaşın vazifesidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak
olursa umumî şerefsizliğin yıkıntısı altında, şunun bunun
kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumî şerefi
kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla iştirak
ettik, iştirakimize mâni olabilecek şahsî rütbeleri, mevkileri
de umumî şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğruna feda ettik.
***Ben, gerektiği zaman, en büyük
hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.
***(Mallarını millete bağışlaması
nedeniyle söylemiştir) :
Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime
geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar;
insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır!
***Hürriyet ve bağımsızlık benim
karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli
mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım!
Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her
safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir
millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi
ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip
olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu
saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin
kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı
özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek
için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı
kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat
meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği
takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle
medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini,
büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi
esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan
vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!
***Savarona yatında kabul ettiği
Romanya Kralı Karol 'un, görüşme sırasında Almanya ile
Çekoslovakya arasındaki Südet meselesine temas etmesi ve
Atatürk'ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Beneş 'e bazı telkinlerde
bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan
zamanın Dışişleri Bakam Tevfık Rüştü Aras 'a söyledikleri):
Majeste Kral'm söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir
devlet reisine kendi ülkesinden bir parçayı Almanlar'a terk
etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün
ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bîr karış toprağım
başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir
şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve
karakterimi iyi tanımıyorlar.
***Ölüme doğru en çok
atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok
muharebelere iştirak ettim. Hattâ ölüm bir defa, kalbimin
yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu
saat, mermi parçasının şiddetini kırdı.
***Her zaman tekrar
mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer
ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben
herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam, bu hizmet ve
teşebbüsün temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum,
bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına
varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere
dayanmaktadır. Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar,
fevkalâde işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir. Ama
öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğer ki bir
umumî hissin ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin
düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde
gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey
yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla
övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek
özelliği görmüş olmak... Bütün bahtiyarlığım işte bundan
ibarettir.
***Arkadaşlarımız ve milletin
bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise,
bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma
atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine
atfediniz. Ben, milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir
naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle
manevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi
ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan
kaldırdı.
***Milletimle yakından ve
gösterişten uzak karşılıklı görüşmenin zevkini, bahtiyarlığını
anlatamam. Her ne vakit milletimin karşısında kendimi görsem,
her ne vakit milletimin fertlerinden birkaçının yüzüne baksam,
oradan ruh
ve vicdanıma gelen ışık, benim için en kıymetli bir ilham ve
verim alevi oluyor!
***30 Ağustos'ta sevk ve idare
ettiğim muharebe, Türk Milleti'nin yanımda bulunduğu halde,
idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini,
milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor
bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.
***Hayatımda en büyük dayanak ve
kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destekdir. Bütün
vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem,
emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat
etmektir.
***Samimî olarak bu memleketin,
bu milletin menfaatine yapılacak bir iş olsun, ben onu göz önüne
almayayım; bu, mümkün değildir. Yalnız, işin gerçekten millete
menfaati olmalı ve teklifin samimî olarak yapıldığına ben
inanmalıyım.
***Benim için dünyada en büyük
mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer
Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün
olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla
iftihar edeceğim.
***Şimdiye kadar millete
yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim. Ben yapacağım dediğim
zaman, buna inanmayanlar vardı. Buna rağmen hareket ettim.
Görüyorsunuz ki başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni
vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla varacağız. Şimdiye
kadar söylediklerimin gerçekleşmiş olması, bütün tasavvurlarımın
beni yalanlamaması, milletin ciddî ve samimî olarak bana
yardımcı ve destek olmasıyla mümkün olmuştur. Onun için yeni
gayelere erişmek için de bu yardım ve desteğe ihtiyacım vardır;
onu benden esirgemeyiniz!
***Benim şan ve şerefimden
bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden
herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz
olmak isterse, başınızın belasıdır; ilk önce kafası kırılacak
adam budur! Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa,
benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım şerefim vardır, asla
başka değilim.
***Ben zannediyorum ki, millet
fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende
fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden
çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî
eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı;
bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri
yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul
meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin
kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını
tatmine yönelmiş idi. Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet
eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını
alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete
yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi
büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende
değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça,
bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü
olamaz.
***Sizden olan bir şahsa, sizden
fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin
şahsiyetinde odaklaştırmak, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu
zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve
belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden
beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir.
***Ben düşündüklerimi,
sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan
bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir adamım. Çünkü
ben, bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde
söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye
kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.
***Ben, ancak daha iyisini
yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de
tahrip edemem.
***Ben o adamım ki ordunun
memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği
noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim
sahasına dahil işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki
bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi
ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal
ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.
***Ben, sadece evlenmek için
evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak
için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır
mı?
***Hayat kısadır. Bunu kutlama ve
taçlandırma için, insanların genellikle makul gördükleri vasıta
evliliktir. Bu umumî kurala uymayanlar, pek sınırlı ve
müstesnadırlar. Bu istisnaları oluşturanlar da, esas kuralın
fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan
kendilerini meneden sebeplerin mahkûmu olduklarından, belki
evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla bedbaht olanlardır,
inkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, hayat, kadınsız olamaz.
Evli olanlar, hayatın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün
düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca
yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi
geçindirsin!
***Eşini mesut edebilecek herkes
evlenmelidir, çoluk-çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız; bu
meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü
düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım
ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş...
***Bursa'da kendisini karşılayan
çocuklara söylemiştir):
Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir
gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl
aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli
olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler
bekliyoruz; kızlar, çocuklar!
***Bir alay karargâhının temel
atma töreni esnasında bir koyunun temel için açılan çukura
doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü
zaman, İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında geçen konuşma):
Atatürk -Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını
görmeye tahammülüm yoktur.
Şahinşah -Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı muharebe
meydanları?...
Atatürk -Ha, o başka meseledir; öyle yerlerde cesetlerin
üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir.
***Birçok zaferler kazandım.
Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş
alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir
keder duyuyorum.
***Ben, muharebelerde dahi
düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının
tatbikini düşünürüm.
***Ben başkalarının yaptığı
ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım.
***Benim gözümde hiçbir şey
yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.
***Hiçbir zaman şahsî
gücenikliklerimi, birtakım olumsuz girişimlerle tatmine kalkmak
adîliğine tenezzül etmem
***Benim müstesna olduğuma dair
bir kanım yoktur.
***Ben ölürsem soylu milletimizin
beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla
gönlüm rahat!
|